Güç, cezbeder. İktidarın sarhoş edici cazibesi ve başına buyrukluğu karşısında bazı zümrelerin “Birader, o kadar da uzun boylu değil” diyebilmesi gerekir. Çünkü bu gücü engelleyebilecek tek kuvvet, ona denk başka bir güçtür. İktidarın yozlaşması ve keyfi hareket etmesi önündeki en temel engel ise zaman sınırlamasıdır.
Kavramlar da insan ve insanın ürünü olan her şey gibi dinamik ve değişkendir. Bugün ak anlamına gelen yarın kara anlamına pekala gelebilir. Bundan dolayı, soruyu iki farklı parçaya bölüp sormakta fayda olduğunu düşünüyorum.
- Demokrasi nedir ?
- Demokrasinin yararları nelerdir ?
İki sorunun da cevapları tamamen farklı olduğu gibi, bu sorulardaki özne “demokrasi”nin de farklı anlamlara geldiği kanaatindeyim.
İlk sorunun cevaplanması nispeten daha kolaydır. Zamanın ruhuna uygun olarak, kişinin kendi bakış açısından yaşadığı ülkede eksik gördüğü şeyleri sıralaması ile bu sorunun cevabı vuku bulabilir. Demokrasi nedir? Benim hayalimdeki devlet yönetimiyle, realitede olan devlet yönetimi arasındaki devasa farkı oluşturan “eksi”ler bütünüdür. Kabul edilebilir bir cevaptır.
“Not: Bunun bir benzeri de “ideal yönetim biçimi nedir?” sorusudur. Aynı cevap, bu soru için de verilebilir. İdeal yönetim biçimi, her zaman için diğeri’dir.”
İlk cevaba ek olarak, tamamen zıt kutbun cevabı da gayet uygundur. Demokrasi, benim istediğim yönetim biçimi ve kadrolardan oluşan, benim ideallerimi ve arzularımı iktidarının nihai dayanak noktası haline getirmiş olan devlet ve onu yöneten kadrolardır.
Belli başlı konularda ayrı düşsek bile, ekseriyetle benim fikirlerime uygun hareket eden bir devlet, demokrasinin zirve noktasıdır. Bu düşünceye sahip birisi, iktidarın değişmesini hangi akla hizmet ister veya talep eder? Neticede demokrasi, kelime anlamıyla halk(ın) iktidarı demek değil midir?
Halkın çoğunluğu, yapılan seçimlerde anlık olarak iktidarda bulunan yönetim kadrosunun değişmesini katiyen istemiyorsa ve bu süre 20, 30, 40lı yılları bulabiliyorsa, bu da demokrasi demek değil midir?
İnsanların demokrasi düşüncesiyle ilgili kafalarının uzun süredir karışık olduğunu düşünüyorum. Demokrasi denilince insanların aklına çoğunlukla birbirinden tamamen ayrı iki farklı kavram geliyor : “Sosyal devlet ve hukuk devleti” ve “Halkın iktidarı”
İlk tanımın demokrasi ile uzaktan yakından alakası yoktur. Topraklarında yaşayan insanların refahını, sağlığını ve güvenliğini düşünmek ve bunu nihai hedef haline getirmeyi düşünmemiş hiçbir devlet dünya üzerinde var olmamıştır. Başlangıcı demokrasi değil, binlerce yıl öncesidir. Roma İmparatorluğu’nda devletin önceliği kendi halkının çıkarlarını gözetmek ve refahını korumak değil midir ? Pekala Babil için aynı de aynı şey söylenemez mi? Gazneliler düşman devletlerin halkının çıkarları uğruna mı siyasi varlıklarını korumuşlardır? Feodal beyliklerde durum farklı mıdır? Hukuk devleti tanımı içinse çıpa, azınlığın- dolayısıyla güçsüzün- hakkını korumaktır. Topraklarında toplumun nispeten daha küçük bir kesimini temsil eden grup, kişi, oluşumları koruyan devlet tanımının da demokrasi ile uzaktan yakından alakası yoktur. Bu tanımların oluşumu, insanlığın topluluk halinde yaşamaya başladığı dönemlere kadar uzar. Neticede vicdan ve vicdani yönetim, demokrasi ile birlikte aşina olduğumuz kavramlar değildir, kökleri daha eskiye uzar.
Halkın iktidarı tanımı ise içi şişirilmiş bir balondur. Teoride bu anlama gelebilir; ancak iktidara geçen kadrolar için “kazın ayağının öyle olmadığını” anlamaları pek uzun sürmez. Neticede iktidar olmak ile iktidarda kalmak tamamen ayrı kavramlardır. İktidarın meşruiyetini sağlamak için halkın büyük çoğunluğu tarafından onaylanmak şüphesiz gereklidir; ancak avamın istek ve taleplerini ülke yönetiminde dikkate alınmaya değmeyen şeyler olduğunu yönetim ile bir şekilde haşır neşir olmuş herkes bilir. Gerçek dünyada karşılığı olmayan taleplerdir.
Pekala, demokrasinin faydaları nelerdir?
İktidar değişiminin olabildiğince az “kanlı” ve “sancılı” olmasını sağlamak ve güç birikmesinin önüne geçmek için birtakım önlemler alınmasını sağlamak, en azından sağlamaya çalışmak.
Gücü eline geçirenin bir daha bırakmak istememesi büyük ve sıkça karşılaşılan bir sorundur. Dünyanın sadece belirli bir coğrafyasına özgü alışkanlık olduğunu sanmak en hafif tabirle ahmaklıktır. Güç, cezbeder. İktidarın sarhoş edici cazibesi ve başına buyrukluğu karşısında bazı zümrelerin “Birader, o kadar da uzun boylu değil” diyebilmesi gerekir. Çünkü bu gücü engelleyebilecek tek kuvvet, ona denk başka bir güçtür. İktidarın yozlaşması ve keyfi hareket etmesi önündeki en temel engel ise zaman sınırlamasıdır.
“Borunuz ötüyor efendim; borunuz, başkasının borusu ötene kadar ötüyor.”
Temel kural, iktidar değişiminin ülkeyi siyasi krizlere, kaosa, savaşa sokmasını önlemek ve ülkenin gelecek kuşaklarının hak sahibi olduğu kaynakları bugünden tüketilmesini engellemek. Faydaları bunlardır; ancak bu, her zaman için böyle olduğu anlamına gelmez.
İnsanların yaşam tarzına müdahale eden, ebeveynlerin çocuklarını hangi doktrinlerle eğiteceğine karar veren, neyin söylenip söylenmeyeceğine dair kural koyan, astığım astık kestiğim kestik ideolojisinin doğru olduğunu düşünen bir kadronun karşısında hangi güç durabilir?
Buna da başka bir yazıda değinelim.
11.02.2024 Antalya