Ortak bir idea’dan bütünüyle vazgeçilmiş bir dünyada korku, yegane birleştirici unsurdur.
Son dönemlerde dünyada neler olup bitiyor farkında mısınız?
Sanırım tüm bu eksen kaymasının ve absürt durumun başlangıcı – daha öncelerinde öncülerin olmasına rağmen- pandemi fiyaskosuyla başladı. Dünyadaki tüm devletler, ya da hemen hemen hepsi demek daha doğru olur, sanki tek bir karar merciiden alınmış gibi, çözümü insanları eve kapatmakta buldu.
%100 efektif aşılar, zamanla booster haline geldi, kıytırık bir bezin insanları virüsten koruyacağı algısı toplumun büyük bir kesimi tarafından hemen kabul edildi. Hatta kabul etmeyenlere, devlete bile gerek duymadan vatandaşlar, bazen fiziksel bazen sözlü olarak canhıraş bir biçimde saldırdı. Bugün dahi parkta veyahut açık havada “halkın arasına” karışmak zorunda kalan vatandaşların maske taktığını görünce bir gülme tutar beni. Aptallık, hiç bu kadar gurur duyulacak bir özellik haline gelmemişti.
Bunun temelinde yatan şey paranoyadır. Yan dükkandaki Eşref amcadan korkarsın, otobüste birlikte yolculuk etmek zorunda kaldığın sürüden korkarsın, gittiğin kafede ödeme yaptıktan sonra antibakteriyel jel ararsın, kuryenin elinden aldığın kargonu odaya bıraktıktan sonra yaptığın ilk şey eline yıkamanın üstüne bir de kolonya sürmek olur, komşuna uğramaz, konuşmaz olursun- aman hastalık bulaşmasın diye- ve belki de daha da korkuncu, aile fertlerinden bile şüphe duyar hale gelirsin. Beyaz tenli sarışın hatunlara yine bir nebze sıcak bakarsın da kavruk tenli veyahut çekik gözlüler senin için kaçınılması gerekilen radyoaktif bir böcek haline gelir. Bunlar, paranoyanın sonucudur veyahut da nedeni.
Hal böyleyken, topluma ve çevreye yabancılaşırsın ve netice olarak yalnızlığa götürür seni. Karşında devasa boyutlara ve güce ulaşmış bürokrasi, 7/24 propaganda yapmak dışında hiçbir işlevi olmayan medya şirketleri varsa işin çok daha zordur. Onların amacı da seni içinde bulunduğun durumdan kurtarmak değil, çukurunu daha derinlere kazmaktır. Her gün her saat, aralıksız ve kesintisiz korku pompalanır. Kişiyi sindirmeye, birey’den çarkın bir dişlisine çevirmeye ve korkutmaya programlanmışlardır. Çünkü korku, herkesin kendi Maslow piramidinin tepesine ulaşmak için birbirini ezmeyi mübah ve tek yol olarak gördüğü bir dönemde, insanları bir araya getirebilecek tek itki haline gelmiştir. Topluca korkarsan, saflarını sıklaştırırsın. İğrendiğin, konuşmaktan çekindiğin, selam verse almayacağın insanla sırt sırta vermeni sağlayacak tek çözüm, aynı düşmandan korkmanızdır.

Korktukça kenetlenirsin, kenetlendikçe de -bağların gevşememesi için- korkacak yeni ve daha büyük şeyler gerekir. Cinayet haberleri, darboğazlar, virüsler, kitlesel imha silahları, kontrolsüz ve nerede biteceği bilinmeyen göçler, nükleer silah kullanımı tehdidi, savaşlar ve “iklim krizi”…
Adeta insanları gelecekte kaçınılmaz olarak yaşanacak kıyamete hazırlar niteliktedir.
Dünyada büyük bir histeri ve varoluş krizi yaşanıyor. Buna bulunan “çözüm”, ya da göz ardı etmek için, geleceğin zaten kötü şeylere gebe olacağı düşüncesiyle, yarınlar yokmuş gibi tüketmek ve “kaçınılmazı beklerken” daha çok korkarak bir arada kalmaya çalışmak.
Ve tabi ki, efendi’lere koşulsuz şartsız sadakat…
Çaresi, çözümü nedir bilmiyorum. Bekleyip göreceğiz.
29.09.23 Antalya