-“Dünya ve onun üzerinde yaşayan insanlar için kendini feda ettin demek.”
-“Bir bakıma öyle…”
“Yıldızlar.. ne kadar ilginç değil mi?” yanı başına uzanmış adama biraz şaşkın biraz da umarsızca bir bakış attı kadın; fakat adam devam etti:
-“Eğer yıldızlardan birine odaklanır ve gözünü ondan ayırmazsan, diğer yıldızların kaybolduğunu fark eder ve senin yıldızının hareket ettiğini göreceksin.”
Kadına, her ne kadar adamla ilgilenmese de, bu ilginç teoriyi test etme fikri cazip gelmişti. Ve o güzel gözlerini rastgele bir yıldıza çevirdi. Bir süre sonra kadın adama hak vermiş olacak ki şaşkınlık dolu bir ifadeyle gülümsedi.
-“Ve daha da ilginci..” diye devam etti adam. Artık ipler onun elindeydi. “Yıldızların tahmin edilemeyecek bir oranda bizim hayatlarımıza benzemesi… Bir yıldıza odaklanıp diğerlerini görmemek bizim hayatımızda da yok mudur? Birini seversin mesela, gözün ondan başkasını görmez olur. Sanki onun için yaşıyormuş gibi hissedersin ve genellikle de onun için yaşarsın. O kişi dışında duyduğun her ses sana bilinmeyen yabancı etnik bir dil veya gürültü gibi gelir. Diğerlerinin güzellikleri ve çekiciliği senin için anlamsız ve gereksizdir artık.” Kadının giderek derinleşen bu muhabbete dahil olma arzusu artmıştı; ancak adamın konuşmasını dinlemeyi, kendi konuşmasına tercih etti.
-“Yalnız unutmamak gerekir: Yıldızları görünür kılıp parlamalarını sağlayan da onların dört bir yanını sarmış olan sonsuz karanlıktır. Çünkü karanlık olmadan, aydınlık da olmaz.” Adam soluklanmak ve yeni bir sigara yakmak için sustu ve elini cebindeki sigara paketine götürdü. Bulutsuz bir geceydi. Adam ile kadın için epey yorucu bir gün olmuştu. Günün sonunda birbirlerinden haberi olamayan bu ikiliden adam, daha önce gelmişti sahil kenarına. Amacı uzunca süredir kafasına kıymık gibi saplanan varlık ve yokluk düşüncesiydi. Ne zaman kafasının içindeki başka kişilerle çatışsa teslim olmak zorunda kalıyordu. “Diğerleri” daha güçlüydü. Kadın, yorucu bir iş günün ve bin bir zorlukla aldığı iznin ardından işten erken çıkmış ve en yakın arkadaşının doğum gününe gitmişti. Oradan ayrılınca da soluğu deniz kenarında almıştı. Kumlara uzanışından çok kısa bir süre sonra henüz adını bilmediği yabancı bir adam, yanına oturmuştu. Bu yabancıdan korkmamış, aksine adamın muhabbeti hoşuna gitmişti.
-“Teşekkürler.” dedi kadın, adamın uzattığı paketten sigara alırken. Sigaradan bir nefes çektikten sonra bu gizemli kişiyle konuşma arzusuna yenik düştü ve heyecanını bastırmaya çalışarak sordu:
-“Ben bir psikolog, polis veya dedektif değilim; fakat hayata karamsar baktığın aşikar. Sanki bir derdin var da onu saklamaya çalışıyormuşsun gibi. Biliyor musun, dinlemek kadar konuşmayı da severim. İstersen sana yardımcı olabilirim.” Kadının saçı deniz üzerinden gelen ılık bir esintiyle beraber dans etmeye başladı. Saçını düzeltti.
-“Soruna cevap vermeden önce, ben sana bir soru sormak istiyorum. Peki sen neden hayata iyimser bakıyorsun?” Kadın hafifçe tebessüm etti.
-“Neden iyimser olmayayım ki? Neden mutlu olmayayım? Hayattayım, iyi kötü bir işim var, evim var, kimseye muhtaç değilim. Aç değilim. Sence de bunlar mutlu olmaya yetmez mi?”
-“Peki işinden memnun musun? Çalışma koşulların seni tatmin ediyor mu? O koca mobilya ve envai çeşit zerzevatla donattığın yığın arasında yaşamaktan gerçekten keyif alıyor musun? Evet, belki maddi olarak aç olmayabilirsin; ama benim merak ettiğim şey daha derinlerde. Ruhunun açlığının farkında mısın? Ya da doymak nedir bilmeyen arzuların arasında sıkışıp kalmış duygularının… Duygularını gerçekten hissedebiliyor musun? Eğer tüm bunların cevabı evet değil ise, mutlu değilsin, üzgünüm. Yapay duygular dünyasında sıkışıp kalmışsın.”
Adamın dedikleri her ne kadar abartıya kaçsa da, kadın içten içe hak vermişti adama. Yabancı, doğru konuşmuştu. İşinden, çalışma koşullarından, hatta inkar etmeye çalışsa bile, içindeki bir parça genel olarak yaşantısından mutlu değildi. Duyguların yerini bolca ve gereksiz konuşmaların, ilişkilerin ve anılar biriktirmenin yerineyse kariyer ve salt para kazanma dürtüsünün hakim olduğu bir dünyada yaşıyordu. Etrafındaki her şey, bir illüzyondan ibaretti. Ama bu düşünceleri bastırmak, göz ardı etmek, mutluluğa giden kısa yoldu.
-“Soruma cevap vermedin.” dedi kadın, uzun süren sessizlik ortamını bozmak için.
-“Diyalektik nedir bilir misin? Kaba tabiriyle zıtlıkların birliği. İyi-kötü, doğru-yanlış, ak-kara, melek-şeytan, varlık-yokluk, ve Yin-Yang… Tıpkı her şey gibi, insanlar da iki kutupludur. Mutlu süren bir evlilik için, iki kişiden biri negatif biri pozitif olmalıdır ki birbirlerini nötrleyebilsinler. Dünyada yaklaşık 8 milyar insan var, hepsinin dünyaya pozitif veya negatif baktığını düşünsene! Sanırım çoğu insan hayata pozitif yönden bakmaya niyetli olduğu için, bana da kötü tarafından bakmak kaldı.”
-“Dünya ve onun üzerinde yaşayan insanlar için kendini feda ettin demek.”
-“Bir bakıma öyle…”
Adam dinlenmek, kadın ise duyduklarını sindirebilmek için, uzunca bir süre sustular.
Tarih belirsiz, sanırım 2015 – 2016, Antalya