“Hakikatin korkutucu ayazı öpecek ayaklarını ve karanlıkla aydınlatacak seni. Dar bir geçit, uzunca bir yol, uçsuz bucaksız volkanik kayalar eşlik edecek sana. Sesin bile duyulmayacak kapanınca yarık.”
(Başlangıcı belirsiz) … ancak belirli bir süre sonra infilak edersin ve bu infilak ettiğin parçan, “yaşamak”tan ileri gelen ayakta durması her koşulda lazım olan parçan olmayacak. Diğer benliğini, hayallerini, fikirlerini, umudunu yırtıp atacaksın. İçindeki parçan, yırtıp atılırken azar azar, sen anlık etkisine dayanamazsın diye, hiç hissettirmeden göç edecek senden. Farkına bile varamayacaksın.

Ve bir gün gelecek, senden kopan parçalar yekpare bir bedenle senin karşında dikilecek. Saçı, senin o en sevdiğin haline benzer, yüzü kendini en iyi hissettiğin zamana ait, fiziği gençlik ırmağındaki soğuk sudan çıkmış gibi diri, düşünceleri, zihninde bir zamanlar ufukta ve kıyıda köşede zincirlere vurduğun hayallere benzer, sana dair, seninle ilgili her şey, tekrar karşına gelecek. Her şey için geç kaldığını sonradan fark edeceksin. Ve bu yekpare vücut, en nefret ettiğin imge haline gelecek.
Hiçbir şeyden bu denli nefret etmedin diye iç geçireceksin kinlenerek. Sanrılar ve yalanlarla bezeli, gerçek olamayacak bir kabus olmalı diyeceksin. Bunları geride bırakmıştım, tekrar gün yüzüne çıkmış, karşımda düelloya çağırır gibi bana meydan okuyamaz deyip öfkeleneceksin. Parçalamak gelecek içinden kendini. Bunca çaba, bunca uğraş, bunca emek, parmaklarımın arasından kayıp giden kum taneleri gibi bir ömür, böylece alamaz benden intikamını. Hiçbir fani böyle bir ızdırabı hak etmemiştir diyeceksin.
Karşındaki beden çocukluğuna bürünecek, sarıya çalan kahverengi saçları ve masum bir bebeğin çevresini anlamaya çalışır haldeki şaşkınlığını göreceksin –tıpkı eskiden gelen güzel bir hayal gibi-. Elini uzattığın vakit parmaklarının delici bir cinayet aletine döndüğünü çok geç fark edeceksin, biraz sonra yatıyor olacak bebeğin cansız bedeni. Ellerinden nefret eder hale geleceksin.
“Bunlar ait olamaz bana!
Yok edin bu dünyadan
Kalmasın izi ve
Gelmesin geri
Silip süpürsün kargalar”
Pişmanlık duyacaksın ilkin, gördüğün acıyı unutmak isteyeceksin, karşındakinin soğuk parmağıyla sana dokunması irkilmene sebep olacak. Düş görüyorum sanırım, diyeceksin. Çok gerçekçi halbuki oysa ?

Kafanı kaldırıp takip edeceksin parmağı ve yine karşında olacak, gençliğin ateşi, tüm ihtişam ve parlaklığıyla, göklerden geldiği belli gibi. O diri vücudundan kibir ve sonsuzluk fışkıracak gencin. Pişmanlığın yerini kıskançlıkla dolduracak ruhun. Bu sefer öldürmek için atacaksın can. Lakin ellerin olmadığı gelecek aklına, kınından çıkarılmış kılıçla alacaksın soğuk bir darbe, karşından. Böyle bitmemeli diyeceksin, olmamalıydı sonum böyle, olmasın bedenim tuzla buz.
Yer kabuğu sarsılacak, ayaklarının altında akan magma, için için seni arzulayacak. Karşına dikilmiş diri bir vücut ve ayağının altında karanlık bir alem. Göğün ikiyüzlülüğü ve yapay rahmeti bozacak seni. Önce güzelce besleyip sonra öldüren Doğa gibi, dün verdiğini bugün geri almak için zamanla yarışacak yarınlar.
Ödül, senin bedenin olacak. Hakikatin korkutucu ayazı öpecek ayaklarını ve karanlıkla aydınlatacak seni. Dar bir geçit, uzunca bir yol ve uçsuz bucaksız volkanik kayalar eşlik edecek sana. Sesin bile duyulmayacak kapanınca yarık.
“Ve işte biz, bekliyor olacağız
Orada seni!
Ayna, iki tarafa bakan gözleriyle
Seyredecek düellosunu iki hilkat garibesinin
Bilerek, olmayacağını galibin.”
19.10.2023 Antalya